TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVALARI
TAPU İPTALİ VE
TESCİL DAVALARI
Tapu iptali ve tescili
davaları, Türk Medeni Kanunu’nun ilgili
hükümleri çerçevesinde, bir taşınmazın tapu kaydında yer alan hatalı veya
hukuka aykırı kayıtların düzeltilmesi, iptali ya da yeniden tescilinin
sağlanması amacıyla açılan davalardır. Uygulamada çok farklı hukuki nedenlerle
karşımıza çıkabilmektedir. Aşağıda hem tapu iptal ve tescil davasının genel
çerçevesi hem de bu davanın dayandığı en sık rastlanan hukuki sebepler
(ehliyetsizlik, iradeyi sakatlayan haller, muris muvazaası, önalım hakkı vb.)
açıklanacak; ayrıca konuya ilişkin Yargıtay içtihatlarına değinilecektir.
Tapu iptali ve tescil davası; bir taşınmazın tapu
kaydının yanlış, haksız veya hukuka aykırı yapılmış olması durumunda, yani tapu
kaydının gerçeği yansıtmadığı durumlarda bu kaydın iptal edilmesi ve gerçek hak
sahibi lehine düzeltilmesini sağlayan bir dava türü olarak karşımıza
çıkmaktadır.
DAVADA USUL HÜKÜMLERİ
a.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Görevli
mahkeme; taşınmazın bulunduğu yerin Asliye
Hukuk Mahkemesi'nde açılır. Yetkili mahkeme ise; taşınmazın bulunduğu
yer mahkemesi yetkilidir. Burada mahkemenin yetkisi kesin yetkidir.
b.
Tapu İptali
ve Tescil Davasında Taraflar
Tapu iptal
ve tescil davası, tapuda malik görünen kişiye karşı açılır. Öte yandan bu kişi
vefat etmiş ise bu durumda dava mirasçılarına karşı açılacaktır. Ayrıca
bazen tapu sicilinde malik gibi kayıtlı olmayan, ancak tapu idaresiyle işlem
yapabilecek (örneğin vekil sıfatıyla) kişi veya tapu sicilinin tutulmasından
sorumlu olan idare (Hazine, Belediye vb.) de taraf olabilmektedir.
Davacı ise; tapu kaydının iptal edilmesini
isteyen kişi, yani taşınmazın gerçek sahibi veya hak sahibidir.
A-EHLİYETSİZLİK
NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
Ehliyet, bir kişinin hukuki işlem
yapma kapasitesidir. Ehliyetsiz bir kişinin yapacağı temlik işlemi ise geçersiz
olacağından yapacağı temlik işlemlerinin iptali gündeme gelecektir. Burada ehliyetsizlik kavramına açıklık
getirmemiz gerekecektir.
Ehliyetsizlik
Ehliyetsizlik, kişinin fiil
ehliyetinin ve ayırt etme gücünün bulunmaması haline denir. Fiili ehliyet ise;
kişinin kendi fiilleriyle hak ve borç altına girebilmesi durumuna
denilmektedir. Ehliyetsizlik karşımıza iki biçimde çıkmaktadır. Şöyle ki;
1-
Tam
Ehliyetsizlik
Fiil ehliyetine mutlak surette sahip
bulunmayanlar tam ehliyetsizdir. Yanı sıra ayırt etme gücü bulunmayanlar,
küçükler ve kısıtlıların da fiili ehliyeti yoktur bunlarda tam ehliyetsiz olup
yapacakları fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.
2-
Sınırlı
Ehliyetsizler
Bu kısımda da ayırt etme gücüne
sahip küçük ve kısıtlılar karşımıza çıkmaktadır. Ayırt
etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası
olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Bu demektir ki
yapacakları bir temlik işleminde yasal temsilcilerinin onayı olmadıkça işlemin
iptali gündeme gelebilecektir.
Ehliyetsizlik
nedeniyle tapu iptali ve tescil davalarında Yargıtay ehliyetsizlik konusuna
şöyle yaklaşmaktadır; Hukuki ehliyetsizliğinin kamu düzeni ile ilgili olduğu
gözetilerek öncelikle incelenmesi, tarafların gösterecekleri delillerin
toplanması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması,
varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, reçeteler,
hasta müşahede kağıtları vs. temin edilerek temlik tarihinde davacının
ehliyetli olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan
rapor alınması gerekecektir. Raporda kişinin ehliyetli olmadığı tespit edilirse
tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi ehliyetli olduğunun
anlaşılması halinde ise davanın reddine karar verilmesi gerekecektir. Burada
önemli bir hususu da belirtmemizde fayda var; ehliyetsiz olan bir birey ile
temlik işlemi yapan kişinin iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmayacak yine
iptal işlemine konu olacaktır.
EHLİYETSİZLİK İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Ehliyetsizlik sebebine ilave olarak diğer bazı
sebeplere dayanılarak açılan tapu iptal ve tescil davalarında, ehliyetsizlik
kamu düzeni ile ilgili olduğundan öncelikle incelenmelidir. (Y1HD. 2016/14410 E. 2020/84 K.)
Ehliyetsizlik kamu düzeni ile ilgili olup öncelikle
ileri sürülen bu iddianın araştırılması daha sonra hile hukuksal nedeninin
irdelenmesi, miras bırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda davada
dayanılan diğer sebepler yönünden gerekli araştırmanın yapılması gerekir. (Y1HD. 2017/794 E. 2020/2333 K.)
Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal
hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten
itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir
irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. (Y1HD. 2023/3642 E. 2023/4376 K.)
TMK’nın 15.maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım
gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda
gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç
bağlanmayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Y1HD. 2017/2634 E. 2020/2741 K.)
Fiil ehliyetine haiz olup olmadığına ilişkin ATK’dan
raporu alınması, davacının fiil ehliyetini haiz olduğu saptanır ise hile
iddiası açısından tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar
verilmesi gerekir. (Y1HD. 2016/17587 E.
2020/126 K.)
Temlik tarihinde davacının ehliyetsiz olduğu,
ehliyetsiz kişinin bağışta bulunamayacağı, davalı adına kayıtlı pay bedelinin
davacı tarafından ödendiği gözetilmek suretiyle davalı adına oluşan ½ payın
bedelinin davacıya iadesine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken,
davacının ehliyetsiz olduğu gerekçesi ile taşınmazın tapu kaydının iptaline
karar verilmesi doğru değildir. (Y1HD.
2017/3894 E. 2020/3167 K.)
Ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal
tescil davalarında üçüncü kişinin iyi niyetli olması durumunda TMK’nın 1023.
Maddesinin koruyuculuğundan iyi niyetli üçüncü kişi faydalanacaktır. (Y1HD. 2016/13869 E. 2020/114 K.)
Ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal
tescil davalarının zamanaşımı ya da hak düşürücü süreye tabi olmadığı, davanın
niteliğine göre bu tür iddialarının süreye tabi kılınmaksızın her zaman ileri
sürülmesi olanaklıdır. (Y1HD. 2016/13869
E. 2020/114 K.)
B-İRADEYİ SAKATLAYAN HALLER NEDENİYLE
(HATA-HİLE-KORKUTMA-GABİN) TAPU İPTAL VE TESCİL DAVALARI
İradeyi sakatlayan haller, bir kişinin özgür
iradesiyle hareket edemediği durumlardır. Bu tür haller, kişinin akıl
sağlığını, baskı altına alınmasını veya yanıltılmasını içerir. İradeyi
sakatlayan hallere dayalı olarak yapılan işlemler, geçersiz kabul edilir. Tapu
kaydında bu tür işlemler varsa, ilgili kişi, tapu kaydının iptal edilmesi için
dava açabilir.
İradeyi
sakatlayan haller uygulamada daha çok sıklıkla; hata, hile, korkutma ve gabin
iddialarına dayalı olarak tapu iptal ve tescil davalarının açıldığını
görüyoruz.
Söz gelimi hile(aldatma) genel
olarak bir kimseyi sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı
oluşturup veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma amacı gütmektir. Böyle
bir durumda sözleşme geçerli olmayacaktır. Şöyle ki; Türk Borçlar Kanunun
36.maddesi hükmüne göre “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir
sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile sözleşmeyle bağlı değildir.”
Görüldüğü üzere kişi bu bağlamda korunmuş olacaktır.
Bununla
beraber, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının
kullanılması hiçbir şekle de bağlı değildir. Kişi aldatmanın öğrenildiği
tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa dava
açabilir.
Bir diğer iradeyi sakatlayan
hallerden biri olan; aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edebilmemiz için iki
şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Birincisi objektif unsur, ikinci şartımız
ise sübjektif unsurdur. Objektif unsur kısaca edimler arası aşırı
oransızlıktır. Sübjektif unsur ise kişinin darda kalması, düşüncesizliği,
tecrübesizlik hallerinin bulunmasına denilmektedir. Bu iki unsur mevcut ise
gabinden bahsedebileceğizdir.
İRADEYİ SAKATLAYAN HALLER İLE İLGİLİ
YARGITAY KARARLARI
Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal
hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği
tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa
yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yolu ile kullanılabilir. (Y1HD. 2022/6324 E. 2023/2658 K.)
Hata da yanılma, hilede ise yanılma söz konusudur. TBK
36/1 maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu
bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile aldatılan taraf için
sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan
taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişse etkili olarak
ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. (Y1HD. 2018/1290 E. 2021/1129 K.)
Hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten
itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü
tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin bu tarih değil
de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda
olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. (Y1HD.
2019/4394 E. 2021/779 K.)
Hile iddiası bakımından öncelikle davanın hak düşürücü
süre içerisinde açılıp açılmadığı yönünde gerekli araştırmanın yapılması,
süresinde açıldığının anlaşılması halinde işin esasına girilerek sonucuna göre
karar verilmesi gerekir. (Y1HD.
2018/1943 E. 2020/3295 K.)
Aşırı yararlanmadan (gabinden) söz
edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında,
bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik hallerinin bulunması,
diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif
unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene, sözleşme
tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı
olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama
ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler
arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı vardır. (Y1HD. 2022/5845 E. 2023/1929 K.)
Sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli
olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın taraflardan
birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi,
sömürmesi sonucu oluşması gerekmektedir. (Y1HD.
2018/5308 E. 2021/1042 K.)
Gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı
oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar
gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik
gücü ve psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur
derinliğine araştırılıp incelenmelidir. (Y1HD.
2017/2638 E. 2020/4570 K.)
C-İNANÇLI İŞLEM NEDENİNE DAYANAN TAPU
İPTALİ VE TESCİLİ DAVASI
İnanç sözleşmeleri hukuk sistemimizde düzenlenmiş
değildir. Bu yasal boşluk öğreti ve uygulama neticesinde gelişmiş ve
yerleşmiştir.
İnanç
sözleşmesi ile taraflar genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere,
mal varlığına dair bir şey veya hakkı inanan tarafından inanılana devretme
koşulları oluştuğunda ise inanılan tarafından inana geri verme şartlarını
içeren sözleşmelere inanç sözleşmesi denilmektedir.
Bir başka deyişle inançlı işlemin
kaynağı karşı tarafa duyulan güvendir. İnançlı işlem ile inanan, mülkiyet
hakkını belirli bir amaç ve süre ile inanılana devretmek, amacın hasıl olması
ya da sürenin dolması ile inanç sözleşmesine konu malı tekrar inana devretmek
olarak tanımlayabiliriz.
İnanç sözleşmelerinin ispatı
bakımından ise; İçtihadı birleştirme kararı ile bunun “şekle bağlı olmayan
yazılı delil ile olacağı kanaatindedir. Bu belgenin sözleşmeye taraf olanların
imzasını içermesi yeterli olacaktır. Bunun yanı sıra;
05.02.1947
tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme
dayalı iddianın şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği
kuşkusuzdur. Şayet ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok
ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar
gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve
iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir.
Şayet yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise
iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı
olduğu şüphesizidir.
Dava Açma Süresi
Bu konuda Yargıtay 1. Hukuk Dairesi
herhangi bir zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman
açılabileceği noktasında istikrarlı kararlar verirken;
14. Hukuk dairesi ise Türk Borçlar
Kanunun 125. Maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalar
için zamanaşımı süresini 10 yıl olarak kabul etmiştir. Son olarak Yargutay HGK
2011 yılında bir karar vererek ikiliği ortadan kaldırmıştır. Anılan kararında
TBK m.146 uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna karar verilmiştir.
İNANÇLI İŞLEM İLE İLGİLİ YARGITAY
KARARLARI
İnançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan
yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet ispat külfeti
kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında
gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi bir takım belgeler var
ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille
kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet delil başlangıcı
sayılacak bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin
karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir. (Y1HD. 2021/8900 E. 2023/1164 K.)
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya
yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden
çıkmış el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo
veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge,
usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi “delil
başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı Kanunun 202’nci maddesi
uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir. (Y1HD. 2021/8381 E. 2023/1050 K.)
Bir belgenin yazılı delil başlangıcı sayılabilmesi
için; yazılı bir belge bulunması, bu belgenin kendisine karşı ileri sürülen
kişi tarafından verilmiş veya gönderilmiş olması ve iddia konusu hukuki işlemin
tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel
göstermesi gerekir. Davacı tarafça dayanılan söz konusu belge; davalının tapu
senetlerinin arka kısmına el yazısıyla taşınmazların yarı hissesinin davacıya
ait olduğunu yazarak imzaladığı bu belgenin delil başlangıcı niteliğinde
bulunduğu açıktır. (Y7HD. 2022/688 E.
2023/1659 K.)
Davacı yanca ibraz edilen bir kısım ödemelerin davacı
yakınları tarafından yapıldığını gösteren dekontların delil başlangıcı olduğu
şüphesizdir. Bu durumda maddi olaya ilişkin tanık dinlenebilir. (Y1HD. 2016/7834 E. 2019/5556 K.)
Davacıların ilk istemi tapu iptal ve tescil olup ilk
el konumunda olan davalı Bekir tarafından imzası inkar edilmeyen “inanç
sözleşmesidir” başlıklı belge ile davalı Bekir’e yapılan temlikin inançlı
işleme dayandığı kuşkusuzdur. Bu durumda, ikinci el olan davalı şirketin
iyiniyetli olması halinde ediminin korunacağı tartışmasızdır. (Y1HD.
2016/13311 E. 2019/6560 K.)
Dinlenen tanıkların beyanlarından davacı ile davalı
Kemal arasında inançlı işlem bulunduğu anlaşılmakta olup, davalı Göksel’in de
davacının eşinin kuzeni olması sebebiyle olayı bilen veya bilebilecek
kişilerden olduğu için iyiniyetli sayılmayacağı açıktır. (Y1HD. 2016/7834 E. 2019/5556 K.)
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç
sözleşmesinin ikrar, yemin gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır.
Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını
hatırlatması gerekir. (Y7HD. 2021/843 E.
2021/1761 K.)
D-MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU
İPTAL VE TESCİL DAVASI
Muris muvazaası miras bırakan, mirasçılardan
mal kaçırmak amacıyla gerçekte satış olmayan veya çok düşük bedelli sözde
satış, bağışlama gibi işlemler yaparak taşınmazı üçüncü bir kişiye
devredebilir. Aslında gizlenen irade bağış veya mirasçıları dışlama amacıdır;
görünürde ise satış sözleşmesi yapılmıştır. Muris muvazaası uygulama da daha
çok babanın kızlarına mal vermeme adına erkek evladına yaptığı satışlar ile
karşımıza çıkmaktadır. Bu gibi hallerde mirastan mahrum bırakılan diğer
mirasçılar bu muvazaanın tespiti için “tapu iptali ve tescil davası” açabilir.
Davacı mirasçı, söz konusu işlemin muvazaalı olduğunu kanıtladığında, tapu
kaydı iptal edilir ve miras paylaşımına uygun hale getirilir.
Öte yandan önemle
belirtmeliyiz ki; davacı açacağı davada tapu iptal ve tescil talep etmelidir.
Sadece tapu iptalini talep etmiş fakat tescil talebinde bulunmamış ise; iptal
davası devam ederken bu durum fark edilirse davanın hakimi davacıya süre
vererek tescil davasını açmasını talep edecektir. Davacı tescil davasını
açtıktan sonra talebi üzerine her iki davanın birleştirilmesine karar
verilebilir. Ancak hakim süre vermesine
rağmen davacı tescil davasını açmaz ise taleple bağlılık ilkesi gereği hakim
talepten fazlasına karar veremeyeceği için sadece iptaline yönelik bir karar
verebilir. Bu durum sonradan davacının aleyhine oluyorsa iptal davası
sonuçlandıktan sonra ayrı bir dava ile tescil davası açmak zorunda kalcaktır.
MURİS
MUVAZAASI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Satışın yapıldığı
tarihte murisin paraya ihtiyacı bulunmadığı ve davalının da taşınmazı satın
alacak parasının bulunmadığı, erkek çocuğuna mal bırakmak maksadı ile
yapıldığı, murisin taşınmazdaki hissesini bedelsiz olarak oğluna devrettiği
ancak tapuda satış olarak gösterildiği, muris bırakanın taşınmazı kızlarından
kaçırmak amacıyla ve bağış iradesiyle hareket ettiği satış işlemi muvazaalıdır.
(Y1HD.
2023/67 E. 2023/4547 K.)
Davalılarca taşınmazın bedeli karşılığı satın alındığı
ve satış tarihinde mirasbırakanın hesabına 56.000,00'şer TL havale
edildiği belirtilerek buna ilişkin banka dekont örnekleri sunulsa da,
satış tarihi itibariyle taşınmazın keşfen belirlenen arsa değerinin 355.512,00
TL olduğu, davalıların satış için ödediklerini beyan ettikleri bedel ile
taşınmazın satış tarihi itibariyle keşfen belirlenen değeri arasında fahiş fark
bulunduğu, mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazı temlik tarihinden 6 gün önce
de toplam 13 adet taşınmazını 1/2’şer paylarla davalı oğullarına devrettiği,
yine mirasbırakanın temlik tarihinden sonra da başka bir taşınmazını davalı
oğullarına devrettiği, mirasbırakanın geriye sadece mesken niteliğinde bir adet
taşınmazının kaldığı, mirasbırakanın mal varlığının tamamına yakınını davalı
oğullarına temlik ettiği, temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla
yapıldığı anlaşılmaktadır. (Y1HD. 2022/6254 E. 2023/2833 K.)
Muris muvazaası davasında satış
bedeli ile keşfen belirlenen bedel arasındaki fark ise tek başına muris muvazaası olgusuna kanıtı olamayacağına göre davacılar
tarafından temlikin muvazaalı olarak mal kaçırmak kastıyla yapıldığı
iddiası usulen kanıtlanabilmiş değildir. Hal böyle olunca, davanın reddine
karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın
kabulüne karar verilmesi doğru değildir. (Y1HD.
2020/858 E. 2021/1213 K.)
Ülkemizde taşınmaz alım satım
vergilerin yüksekliği nedeni ile çoğu zaman vatandaşlar tapuda gösterilen
taşınmaz malın değeri satın alınan taşınmazın gerçek bedeli üzerinden değil de
belediye emlak değeri üzerinden yapılmaktadır. Yargıtayın bu kararı bu sebeple
isabetlidir.
Muris muvazaasında 01.04.1974 tarih ½ sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek
iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706'ncı
Türk Borçlar Kanunun 237'nci ve Tapu Kanunun 26'ncı maddelerinde ön görülen
şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın
miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa
nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu
kaydının iptalini isteyebilirler. (Y1HD.
2020/7568 E. 2023/1019 K.)
Miras bırakan ile birlikte yaşayan davalının taşınmazı alım gücü olmadığı gibi emekli olan miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının da olmadığı, geride başkaca taşınmazının kalmadığı, davacı ile sosyal ilişkilerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Belirlenen bu olgular dikkate alındığında, miras bırakan tarafından taşınmazın ¼ payının davalıya satış suretiyle temlikinin mirastan mal kaçırmaya yönelik olduğuna karinedir. (Y1HD. 2022/7462 E. 2023/579 K.)
E-ÖNALIM HAKKINA DAYANAN TAPU İPTAL
VE TESCİL DAVASI
Türk Medeni Kanununa göre
mülkiyet hakkı elbirliği mülkiyeti ve paylı mülkiyet olarak düzenlenmiştir.
Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı
ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. Bu sebeple elbirliği mülkiyetinde
önalım hakkı söz konusu olmayacaktır. Ancak paylı mülkiyette ise her bir
ortağın belirlenmiş payları vardır. Önalım hakkı ise bu paydaşlardan birinin
kendi payını bir üçüncü kişiye satması halinde diğer paydaşlar (ortaklar)
önalım hakkını kullanabilecektir.
Önalım
hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda geçerli olup bu taşınmazın
paydaşlardan birinin payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması
halinde diğer paydaşlara öncelik tanıyıp bu payı alma yetkisi veren bir hak
olarak tanımladık. Bu hak ne zaman kullanılabilir hale gelecektir.
Önalım hakkının kullanılmasında kanun koyucu iki
tane süre öngörmüştür. Türk Medeni Kanunun 733.maddesi uyarınca “Önalım hakkı,
satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve herhâlde satışın
üzerinden iki yıl geçmekle düşer.” Şeklinde düzenlenmiştir.
Üç aylık sürenin başlangıcı payını satan veya
taşınmazı satın alan kişi tarafından noter aracılığıyla diğer paydaşlara
yapılmak suretiyle başlar. Örneğin satış yapıldığı gibi satıcı veya alıcı diğer
paydaşlara söz gelimi 1 Eylül 2025 tarihinde bildirimde bulunduklarını
varsayalım. Bu sürenin sonu 1 Aralık 2025 tarihinde sona erecektir. Kanun
koyucunun öngördüğü ikinci süremiz ise herhalde satış tarihinden itibaren iki
yıl geçmekle düşer. Kısaca bazen satıcı veya alıcı bilerek bu bildirimi diğer
paydaşlara yapmamaktadır. Kanun koyucuda makul bir süre ön görerek herhalde 2
yıl içinde satışın yapıldığını öğreneceğinden bahisle bu süreyi öngörmüştür.
Söz gelimi 1 Temmuz 2025 tarihinde satış gerçekleşmiş ise dava hakkı 1 Temmuz
2027 tarihine kadar kullanılması gerekmektedir.
Önalım Davasında Taraflar
Kanunun öngördüğü süreler
içerisinde önalım hakkı, alıcıya karşı dava açılarak kullanılır. Önalım
davasını açabilmek için taşınmazda paydaş olmak gerekir. Davalı taraf ise
taşınmazdaki payı satın alan ancak paydaş olmayan üçüncü kişidir. Bilindiği
üzere paydaşlar arasında satış gerçekleşirse diğer paydaşların önalım hakkı söz
konusu olmayacaktır.
Dava, tapu iptali ve tescilidir. Önalım hakkını kullanan hak sahibi, adına payın tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hâkim tarafından belirlenen süre içinde hâkimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür. Böylelikle önalım hakkı sahibi hakkına erişmiş olacaktır. Bu davalarda davacının paydaşlardan birinin olduğunu belirttik. Paydaş sayısı birden fazla ise ve önalım hakkına diğerleri de başvurursa mahkeme, paydaşları eşit yararlandıracaktır. Böylelikle satılan taşınmazında depo bedeli de dava açan paydaşlarca eşit olarak depo edilecektir.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Görevli mahkeme Asliye Hukuk
Mahkemeleri olup, yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin
yetkilidir.
Önalım Hakkından Feragat ve Hak
Düşürücü Süre
Kanun koyucu feragat ve hak
düşürücü süreyi aynı madde içerisinde düzenlemiştir. Anılan düzenleme de; Önalım
hakkından feragatin resmî şekilde yapılması ve tapu kütüğüne şerh verilmesi
gerekir. Belirli bir satışta önalım hakkını kullanmaktan vazgeçme, yazılı şekle
tâbidir ve satıştan önce veya sonra yapılabilir. Ayrıca hak düşürücü süre
bakımından ise öncelikle yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer
paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi gereklidir. Önalım hakkı, satışın
hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her hâlde satışın
üzerinden iki yıl geçmekle de düşecektir.
Önalım davasına konu olamayacak bazı işlemlerden
bahsedecek olursak. Bağışlama sözleşmesi var ise ikincisi ise cebri arttırma
yolu ile yapılan satışlar söz konusu olduğunda, kamulaştırılan taşınmazlarda,
kat mülkiyeti kanununa tabi taşınmazların satışında, ölünceye kadar bakma
sözleşmesi olduğu durumlarda, mevcut paydaşlar arasındaki satışlarda, trampa
sözleşmesinin varlığı halinde, taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinde,
toplulaştırmanın gerçekleştiği taşınmazlarda önalım hakkı kullanılamayacaktır.
Bilindiği üzere bağışlama sözleşmesi bağışlayanın
sağlar arası sonuç doğurmak üzere malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak
yaptığı kazandırma sözleşmeleri diye tanımlanmaktadır. Fakat bağışlamanın
gerçek bir bağışlama olmadığını düşünüyorsanız. Aslında gizli bir bağış işlemi
olduğuna kanaat oluştuysa siz de burada muvazaa söz konusu olacağından ispat
etmek şartı ile önalım hakkını kullanabileceksiniz. Doğrusu uygulamada sıklıkla
karşılaşılan bir durum olup YİBK 1956/12 E. -1957/2 K. sayılı içtihadı birleştirme
kararında açıkça bağışlanmanın; payını karı ve kocaya, çocuklarına yahut
akrabaya temlik ederse görünüşte satış sözleşmesi yapılsa bile gerçekte miras
hukuku ile ilgili amaçların ya da bağışlama gibi düşüncelerin hakim olduğu
durumlarda önalım hakkı kullanılmaz. Görüleceği üzere yargıtay bir çerçeve
çizmekte eğer akrabalık bağı yoksa rahat bir şekilde muvazaa olduğunu ispat
edebilirsiniz. Ancak akrabalık bağı olduğu durumlarda da böyle bir bağışlamanın
hayatın olağan akışına uygun olması gerekir. Bağışlamanın amacı böyle bir
durumun gerekliliği var mı yok mu dikkat edilmesi gerekmektedir.
Cebri arttırma yolu ile yapılan satışlar da önalım
hakkı dinlenilmez. Çünkü satım sözleşmesinde tarafların rızası ile
yapılmaktayken cebri arttırmayla yapılan satışlarda ise taşınmaz malikinin
rızası aranmaksızın resmi kurumlarca yapılan satışlardır.
Kamulaştırma kanunu uyarınca kamulaştırılan
taşınmazlarda önalım hakkının kullanılması da söz konusu olmayacaktır.
Genel bir çerçeve çizecek olursak burada dikkat
edilmesi gerekilen durum; taşınmazın satımında malikin rızası ile satışın söz
konusu olup olmadığıdır.
ÖNALIM HAKKI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Fiili taksim varsa önalım
hakkı kullanılamaz. (Y7HD. 2023/2918 E. 2024/67 K.)
Satış işleminin tarafı olan
davalının bedelde muvazaa işlemine dayanamayacağından keşif ve bilirkişi
incelemesinin sonunca etkili olamaz. (Y7HD. 2022/3543 E. 2023/4002 K.)
Paylı mülkiyet nedeniyle
doğan önalım hakkı ancak paylı mülkiyet devam ettiği sürece mevcuttur. Önalım
hakkı paylı mülkiyete tabi taşınmazlarda kullanılabilir. Taşınmazın paylılık
durumunun herhangi bir nedenle sona ermesi halinde önalım hakkı düşer. (Y7HD. 2023/3545
E. 2023/3907 K.)
Taşınmazın önalım hakkına
konu hissesinin gerçek değerinin belirlenmesinde satış bedelinde muvazaa
iddiası kanıtlandığı takdirde davacının bildirdiği bedel üzerinden depo kararı
verileceği belirtilmiştir. Özetle; “Taraflar duruşmaya davet edilmiş, son
bilirkişi raporuyla belirlenen 71.835,00 – TL satış bedeli ile bide 2 oranında
tapu harcından oluşan önalım bedelinin depo edilmesi ve buna göre harcın
tamamlanması için verilen sürede davacının eksiklikleri giderdiği ve ara
kararın gerçeklerini yerine getirdiği anlaşıldığından davanın kabulüne karar
verilmiştir.” (Y7HD. 2022/6437 E. 2024/60 K.)
Muvazaanın ispat edilmediği
yönündeki değerlendirmenin yerinde olduğu, verilen kesin süreye rağmen bedelin
davacı tarafça depo edilmediği, davanın reddine karar verilmesinin usul ve
yasaya aykırılık bulunmamaktadır. (Y7HD. 2022/4416 E. 2023/5626 K.)
TMK’nın 734/2 maddesine göre
önalım hakkını kullanmak isteyen davacının satış bedeli ile alıcıya düşen tapu
giderlerini ödemesi gerektiği yönünde düzenleme olup satış bedelinin hüküm
tarihine uyarlanması veya taşınmaz değerinin güncellenmesi gibi bir yasal
düzenleme bulunmadığından mahkemece, tapudaki resmi satış bedeli ile alıcı
tarafından ödenen tapu harcının depo ettirilip davanın kabulüne karar verilmiş
olması usul ve yasaya uygundur. (Y7HD. 2022/3182 E. 2023/4335 K.)
Kural olarak önalım bedeli
tapuda gösterilen satış bedeli davalı tarafından ödenen harç ve masraflarının
toplamından ibarettir. Bu bedelin dava açılırken hazır edilmesi ve mahkemece
makul süre içinde mahkeme veznesine depo edilmesi ile birlikte vadeli bir
hesapta değerlendirmesi gereklidir. Önalım bedelinin, vadeli bir mevduat
hesabına yatırılması ile yargı sürecinin hızlı işlememesinin taraflar üzerinde
oluşturduğu olumsuz etkilerinin asgari seviyeye indirilmesi amaçlanmıştır. (Y7HD. 2023/4427
E. 2023/5063 K.)
Mahkemece yapılması gereken
konusunda uzman bilirkişiden denetime elverişli şekilde rapor alınarak;
davacının bilirkişi raporunda tespit edilen satış bedeli ile tapu masrafı
toplamı olan 475.700,00 – TL’nin ön inceleme tarihi olan 02.11.2025 tarihinden
bilirkişi incelemesi yapılan tarihe kadar nemalandırılması halinde ulaşacağı
değer belirlenerek, bu miktardan depo edilen ve bankada mevcut bulunan (nemalı
veya nemasız) miktar çıkarılarak aradaki farkında depo edilen önalım bedeline
ilavesi suretiyle karar vermektir. (Y7HD. 2023/3631 E. 2023/4314 K.)
Mahkemece yapılması gereken,
konusunda uzman bilirkişiden denetime elverişli şekilde rapor alınarak; resmi senette yazılı satış bedeli ile tapu
masrafı toplamı olan 308.623,45 – TL bedelin ön inceleme duruşmasının yapıldığı
tarihten itibaren bedelin depo edilmesine karar verilen tarihlere kadar geçen
süre içinde vadeli bir mevduat hesabına yatırılması halinde getireceği nemanın
bilirkişiye hesaplattırarak tespit edilecek bedel depo edildikten sonra işin
esası hakkında bir hüküm kurulması gerekir. (Y7HD. 2023/1563 E. 2023/3547 K.)
Davanın kabulü ile dava
konusu hissesinin davalı tarafça taşınmaza yapılan zorunlu ve faydalı imalatlar
bedeli olan 6.061,00 – TL’nin davacılar tarafından davalıya ödenmesi şartı ile
iptali ile iptal edilen bu hissenin davacılar adına tesciline karar verilmiştir.
(Y7HD.
2023/3207 E. 2023/3826 K.)
Keşif ve sonrasında alınan
bilirkişi raporları ile tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; önalım
hükmünü de içeren kira sözleşmesinin tapuya şerh verilmediğinin anlaşıldığı, bu
nedenle önalım sözleşmesi yapılmasına rağmen taşınmaz payı üçüncü bir kişiye
satılmış ise sözleşmenin üçüncü kişiye karşı ileri sürülemeyeceği, ancak
sözleşme ile yükümlülük altına girene tazminat davası açılabileceği gerekçe
gösterilerek tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmiştir. (Y7HD. 2023/2982
E. 2023/3695 K.)
Önalım hakkı, alıcıya karşı
dava açılarak kullanılır. Önalım hakkı sahibi adına payın tesciline karar
verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hakim
tarafından belirlenen süre içinde hakimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla
yükümlüdür. (Y7HD. 2022/955 E. 2023/3173 K.)
Depo edilmek üzere verilen
süre içinde depo edilmemesi üzerine kesin süre verilmiş ve bu süre içinde de
depo edilmediğinden davanın reddine karar verilmesi doğrudur. (Y7HD. 2022/2143
E. 2023/3205 K.)